Duru
New member
[color=]Giriş: “Benim Hikâyem”in Aslında “Bizim Hikâyemiz” Olduğunu Fark Ettiğim An[/color]
Bir akşam, eski defterlerimi karıştırırken ilkokulda yazdığım bir kompozisyona rastladım. Başlığı basit ama içtenmiş: “Benim Evim.” Sayfayı okurken fark ettim — o yaşta bile “benim” kelimesine ne kadar anlam yüklemişim. “Benim odam”, “annemin sesi”, “babamın elleri” diye yazmışım. Cümlelerdeki her küçük “-im, -in” eki, sahip olduğum dünyayı tanımlıyordu.
O an düşündüm: İyelik zamiri, sadece dilbilgisi konusu değil, insanın dünyayla kurduğu ilişkinin de göstergesi. Çünkü bir şeye “benim” dediğimizde, onu yalnızca sahiplenmeyiz — aynı zamanda onunla bağ kurarız. Bu farkındalık, beni bu hikâyeyi yazmaya itti. Hikâye, bir öğretmenin, iki öğrencisinin ve bir kelimenin yolculuğu.
[color=]1. Bölüm: Kelimeler Ülkesi ve “Benim”in Gücü[/color]
Bir zamanlar küçük bir kasabada, kelimeleri sevgiyle anlatan bir dil bilgisi öğretmeni yaşardı: Leyla Öğretmen. Her dersinde çocuklara kelimeleri sadece kurallarla değil, hikâyelerle öğretirdi. Bir gün tahtaya büyük harflerle “İYELİK ZAMİRİ” yazdı.
– Çocuklar, dedi, “iyelik” demek sahiplenmek değil, bağ kurmak demektir.
Sınıfta sessizlik oldu.
– Bir örnek verelim: “Benim kalemim kırıldı.” Burada “kalem” sadece bir nesne değil; senin hikâyenin bir parçası.
Sınıfın arkasından elini kaldıran Emir, matematikteki pratikliğiyle tanınan, stratejik düşünen bir çocuktu.
– Ama öğretmenim, bu sadece bir kelime değil mi? Kalem herkesin olabilir.
Leyla Öğretmen gülümsedi.
– Belki, ama sen “benim kalemim” dediğinde, onu nasıl tuttuğunu, onunla neler çizdiğini anlatırsın. Yani dil, sahiplikten çok anlam ilişkisi kurar.
O sırada Elif, sınıfın duygusal yönü güçlü öğrencisi, parmak kaldırdı.
– Bence “benim” kelimesi biraz kalpten gelir. Çünkü bir şeyi sevdiğinde, “benim” dersin.
Sınıf kahkahalarla karışık “vay be” nidalarıyla doldu. Ve böylece iyelik zamirinin macerası başladı.
[color=]2. Bölüm: “Benim Dilim, Bizim Kültürümüz”[/color]
Ertesi hafta Leyla Öğretmen tahtaya şu cümleyi yazdı:
“Bu vatan bizimdir.”
– İşte çocuklar, dedi, burada da bir iyelik var. Ama bu kez “benim” değil, “bizim.” Bu kelime tarih boyunca milletleri bir arada tutan bağdır.
Emir hemen elini kaldırdı:
– Yani “bizim” kelimesi sadece çoğul değil, stratejik bir dayanışma ifadesi!
Leyla Öğretmen başını salladı.
– Evet Emir, çok doğru. Bir millet “bizim bayrağımız” derken bir güç birliği oluşturur.
Elif de söze katıldı:
– Ama aynı zamanda duygusal bir bağ da var. “Bizim” dediğinde, kendini yalnız hissetmiyorsun.
Leyla Öğretmen gülümsedi.
– Görüyorsunuz ya, iyelik zamirleri sadece dilbilgisi değil; toplumsal psikolojinin aynası.
[color=]3. Bölüm: Dildeki Sahiplik ve İnsan İlişkileri[/color]
Bir gün öğretmen, öğrencilerine bir görev verdi:
– Herkes “iyelik zamiri” içeren bir cümleyle bir hikâye yazsın.
Emir’in hikâyesi şöyleydi:
> “Benim planım, köyümüzde yangın çıkarsa herkesin görevini bilmesi.”
> Onun hikâyesi stratejik, çözüm odaklıydı.
Elif’in hikâyesi ise şöyleydi:
> “Benim kedim dün üşüdü, onu battaniyeme sardım.”
> O da duygusal, ilişkiye dayalı bir hikâye anlatmıştı.
Leyla Öğretmen, iki hikâyeyi de sınıfa okudu ve dedi ki:
– İşte dilin güzelliği burada: Aynı zamir, farklı yüreklerde farklı anlamlar bulur. “Benim” kelimesi birinde planı, diğerinde sevgiyi temsil eder.
Bu söz, sınıfta derin bir sessizlik yarattı. Herkes kendi “benim”ini düşünmeye başladı.
[color=]4. Bölüm: Dünden Bugüne “Benim”in Evrimi[/color]
Dilin tarihine bakıldığında, iyelik zamirleri hep toplumsal yapının izlerini taşır. Osmanlı döneminde “efendimin, validemin” gibi ifadeler, hiyerarşik ve saygı temelli bir yapıyı yansıtırdı. Cumhuriyet’le birlikte dil sadeleşti, “benim” daha bireysel bir anlam kazandı.
Bugünse sosyal medyada “benim hesabım”, “benim fikrim” gibi ifadeler, bireyselliğin yükselişini temsil ediyor. Ancak bu değişim, toplumsal dayanışma duygusunu da zayıflatabiliyor. “Bizim” yerine “benim”in öne çıkması, dilin sosyolojik dönüşümünü de gösteriyor.
Bu noktada Leyla Öğretmen, öğrencilerine sordu:
– Sizce gelecekte insanlar “bizim” demeyi unutabilir mi?
Elif düşünceli bir şekilde cevapladı:
– Unutmazlar hocam. Çünkü “bizim” kelimesi, insanın kalbinde hep yer bulur.
[color=]5. Bölüm: Günlük Hayattan Örneklerle “Benim” ve “Bizim”[/color]
Leyla Öğretmen, konuyu somutlaştırmak için örnekler verdi:
– “Benim defterim masada.” → (tekil sahiplik)
– “Bizim evimiz denize yakın.” → (çoğul sahiplik)
– “Senin fikrin ilginç.” → (karşılıklı ilişki)
– “Onların arabası bozulmuş.” → (dışsal gözlem)
Ve ardından sordu:
– Dikkat ettiniz mi, her zamir ilişkisel bir anlam taşır? Dil, sahiplenmenin değil, bağ kurmanın aracıdır.
Emir yine stratejik bir yorum getirdi:
– Yani iyelik zamirleri, bir iletişim haritası gibi çalışıyor! Kim kiminle, nasıl bir bağ kurmuş onu gösteriyor.
Elif de ekledi:
– Ve aynı zamanda bir duygu izi. “Benim kardeşim” dediğinde sadece bilgi vermiyorsun, bir sevgiyi de aktarıyorsun.
[color=]6. Bölüm: Dilde Empati ve Stratejinin Buluşması[/color]
Bir gün Leyla Öğretmen sınıfta küçük bir tartışma başlattı:
– “Benim fikrim” mi, “bizim fikrimiz” mi daha değerlidir?
Emir: “Benim fikrim, çünkü bireysellik ilerlemeyi getirir.”
Elif: “Bizim fikrimiz, çünkü birlikte düşünmek daha derin sonuçlar doğurur.”
Öğretmen, iki görüşü de yazdı ve şöyle dedi:
– Aslında dil de böyle çalışır. Erkeklerin stratejik düşüncesiyle kadınların empatik sezgisi birleştiğinde, anlam tamamlanır.
O gün sınıfta kimse kazanmamıştı, ama herkes biraz daha düşünür olmuştu.
[color=]Sonuç: “Benim” Dediğimiz Her Şeyde “Bizim”in İzleri Var[/color]
O yılın sonunda öğrenciler mezun olurken, Leyla Öğretmen onlara bir not verdi:
> “Bir gün bir şeye ‘benim’ derken, onun aslında kimlerle paylaştığını da hatırla.”
Çünkü “iyelik zamiri” sadece bir dilbilgisi kuralı değil; insanın varoluş biçimidir. “Benim” dediğimiz her şeyde biraz “bizim”, biraz “senin”, biraz “onların” vardır.
Ve belki de bu yüzden dil, sadece anlatmaz — birleştirir.
Kaynaklar:
– Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçe Sözlük (2023)
– Aksoy, O. (2021). Türk Dilinde İyelik ve Aidiyet Kavramları Üzerine Bir İnceleme. İstanbul Üniversitesi Yayınları.
– Ercilasun, A. B. (2020). Türk Dili Tarihi. Akçağ Yayınları.
– Kendi sınıf deneyimimden ve öğretmen görüşmelerinden derlenen gözlemler (2024).
Bir akşam, eski defterlerimi karıştırırken ilkokulda yazdığım bir kompozisyona rastladım. Başlığı basit ama içtenmiş: “Benim Evim.” Sayfayı okurken fark ettim — o yaşta bile “benim” kelimesine ne kadar anlam yüklemişim. “Benim odam”, “annemin sesi”, “babamın elleri” diye yazmışım. Cümlelerdeki her küçük “-im, -in” eki, sahip olduğum dünyayı tanımlıyordu.
O an düşündüm: İyelik zamiri, sadece dilbilgisi konusu değil, insanın dünyayla kurduğu ilişkinin de göstergesi. Çünkü bir şeye “benim” dediğimizde, onu yalnızca sahiplenmeyiz — aynı zamanda onunla bağ kurarız. Bu farkındalık, beni bu hikâyeyi yazmaya itti. Hikâye, bir öğretmenin, iki öğrencisinin ve bir kelimenin yolculuğu.
[color=]1. Bölüm: Kelimeler Ülkesi ve “Benim”in Gücü[/color]
Bir zamanlar küçük bir kasabada, kelimeleri sevgiyle anlatan bir dil bilgisi öğretmeni yaşardı: Leyla Öğretmen. Her dersinde çocuklara kelimeleri sadece kurallarla değil, hikâyelerle öğretirdi. Bir gün tahtaya büyük harflerle “İYELİK ZAMİRİ” yazdı.
– Çocuklar, dedi, “iyelik” demek sahiplenmek değil, bağ kurmak demektir.
Sınıfta sessizlik oldu.
– Bir örnek verelim: “Benim kalemim kırıldı.” Burada “kalem” sadece bir nesne değil; senin hikâyenin bir parçası.
Sınıfın arkasından elini kaldıran Emir, matematikteki pratikliğiyle tanınan, stratejik düşünen bir çocuktu.
– Ama öğretmenim, bu sadece bir kelime değil mi? Kalem herkesin olabilir.
Leyla Öğretmen gülümsedi.
– Belki, ama sen “benim kalemim” dediğinde, onu nasıl tuttuğunu, onunla neler çizdiğini anlatırsın. Yani dil, sahiplikten çok anlam ilişkisi kurar.
O sırada Elif, sınıfın duygusal yönü güçlü öğrencisi, parmak kaldırdı.
– Bence “benim” kelimesi biraz kalpten gelir. Çünkü bir şeyi sevdiğinde, “benim” dersin.
Sınıf kahkahalarla karışık “vay be” nidalarıyla doldu. Ve böylece iyelik zamirinin macerası başladı.
[color=]2. Bölüm: “Benim Dilim, Bizim Kültürümüz”[/color]
Ertesi hafta Leyla Öğretmen tahtaya şu cümleyi yazdı:
“Bu vatan bizimdir.”
– İşte çocuklar, dedi, burada da bir iyelik var. Ama bu kez “benim” değil, “bizim.” Bu kelime tarih boyunca milletleri bir arada tutan bağdır.
Emir hemen elini kaldırdı:
– Yani “bizim” kelimesi sadece çoğul değil, stratejik bir dayanışma ifadesi!
Leyla Öğretmen başını salladı.
– Evet Emir, çok doğru. Bir millet “bizim bayrağımız” derken bir güç birliği oluşturur.
Elif de söze katıldı:
– Ama aynı zamanda duygusal bir bağ da var. “Bizim” dediğinde, kendini yalnız hissetmiyorsun.
Leyla Öğretmen gülümsedi.
– Görüyorsunuz ya, iyelik zamirleri sadece dilbilgisi değil; toplumsal psikolojinin aynası.
[color=]3. Bölüm: Dildeki Sahiplik ve İnsan İlişkileri[/color]
Bir gün öğretmen, öğrencilerine bir görev verdi:
– Herkes “iyelik zamiri” içeren bir cümleyle bir hikâye yazsın.
Emir’in hikâyesi şöyleydi:
> “Benim planım, köyümüzde yangın çıkarsa herkesin görevini bilmesi.”
> Onun hikâyesi stratejik, çözüm odaklıydı.
Elif’in hikâyesi ise şöyleydi:
> “Benim kedim dün üşüdü, onu battaniyeme sardım.”
> O da duygusal, ilişkiye dayalı bir hikâye anlatmıştı.
Leyla Öğretmen, iki hikâyeyi de sınıfa okudu ve dedi ki:
– İşte dilin güzelliği burada: Aynı zamir, farklı yüreklerde farklı anlamlar bulur. “Benim” kelimesi birinde planı, diğerinde sevgiyi temsil eder.
Bu söz, sınıfta derin bir sessizlik yarattı. Herkes kendi “benim”ini düşünmeye başladı.
[color=]4. Bölüm: Dünden Bugüne “Benim”in Evrimi[/color]
Dilin tarihine bakıldığında, iyelik zamirleri hep toplumsal yapının izlerini taşır. Osmanlı döneminde “efendimin, validemin” gibi ifadeler, hiyerarşik ve saygı temelli bir yapıyı yansıtırdı. Cumhuriyet’le birlikte dil sadeleşti, “benim” daha bireysel bir anlam kazandı.
Bugünse sosyal medyada “benim hesabım”, “benim fikrim” gibi ifadeler, bireyselliğin yükselişini temsil ediyor. Ancak bu değişim, toplumsal dayanışma duygusunu da zayıflatabiliyor. “Bizim” yerine “benim”in öne çıkması, dilin sosyolojik dönüşümünü de gösteriyor.
Bu noktada Leyla Öğretmen, öğrencilerine sordu:
– Sizce gelecekte insanlar “bizim” demeyi unutabilir mi?
Elif düşünceli bir şekilde cevapladı:
– Unutmazlar hocam. Çünkü “bizim” kelimesi, insanın kalbinde hep yer bulur.
[color=]5. Bölüm: Günlük Hayattan Örneklerle “Benim” ve “Bizim”[/color]
Leyla Öğretmen, konuyu somutlaştırmak için örnekler verdi:
– “Benim defterim masada.” → (tekil sahiplik)
– “Bizim evimiz denize yakın.” → (çoğul sahiplik)
– “Senin fikrin ilginç.” → (karşılıklı ilişki)
– “Onların arabası bozulmuş.” → (dışsal gözlem)
Ve ardından sordu:
– Dikkat ettiniz mi, her zamir ilişkisel bir anlam taşır? Dil, sahiplenmenin değil, bağ kurmanın aracıdır.
Emir yine stratejik bir yorum getirdi:
– Yani iyelik zamirleri, bir iletişim haritası gibi çalışıyor! Kim kiminle, nasıl bir bağ kurmuş onu gösteriyor.
Elif de ekledi:
– Ve aynı zamanda bir duygu izi. “Benim kardeşim” dediğinde sadece bilgi vermiyorsun, bir sevgiyi de aktarıyorsun.
[color=]6. Bölüm: Dilde Empati ve Stratejinin Buluşması[/color]
Bir gün Leyla Öğretmen sınıfta küçük bir tartışma başlattı:
– “Benim fikrim” mi, “bizim fikrimiz” mi daha değerlidir?
Emir: “Benim fikrim, çünkü bireysellik ilerlemeyi getirir.”
Elif: “Bizim fikrimiz, çünkü birlikte düşünmek daha derin sonuçlar doğurur.”
Öğretmen, iki görüşü de yazdı ve şöyle dedi:
– Aslında dil de böyle çalışır. Erkeklerin stratejik düşüncesiyle kadınların empatik sezgisi birleştiğinde, anlam tamamlanır.
O gün sınıfta kimse kazanmamıştı, ama herkes biraz daha düşünür olmuştu.
[color=]Sonuç: “Benim” Dediğimiz Her Şeyde “Bizim”in İzleri Var[/color]
O yılın sonunda öğrenciler mezun olurken, Leyla Öğretmen onlara bir not verdi:
> “Bir gün bir şeye ‘benim’ derken, onun aslında kimlerle paylaştığını da hatırla.”
Çünkü “iyelik zamiri” sadece bir dilbilgisi kuralı değil; insanın varoluş biçimidir. “Benim” dediğimiz her şeyde biraz “bizim”, biraz “senin”, biraz “onların” vardır.
Ve belki de bu yüzden dil, sadece anlatmaz — birleştirir.
Kaynaklar:
– Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçe Sözlük (2023)
– Aksoy, O. (2021). Türk Dilinde İyelik ve Aidiyet Kavramları Üzerine Bir İnceleme. İstanbul Üniversitesi Yayınları.
– Ercilasun, A. B. (2020). Türk Dili Tarihi. Akçağ Yayınları.
– Kendi sınıf deneyimimden ve öğretmen görüşmelerinden derlenen gözlemler (2024).