Ek mi, de mi? Bir Hikâyenin İçinden...
Sevgili forumdaşlar,
Bazen bir kelimenin içimize bıraktığı iz, günlerce zihnimizde yankılanır. Bu yazıda sizlerle, "ek mi, de mi?" tartışmasının çok daha ötesine uzanan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Dilimizin küçük ayrıntılarının hayatlarımızda nasıl büyük anlamlar yarattığını hissettiren, biraz hüzünlü ama bir o kadar da düşündürücü bir hikâye…
İki Karakter, İki Dünya
Hikâyemizin kahramanları: Elif ve Mert.
Elif, insanları anlamaya, onların duygularına dokunmaya çalışan empatik bir kadındır. Konuşmalarında sık sık duraksar, kelimeleri özenle seçer. “De mi?” diye sorar, karşındakinin onayını, duygusunu almak ister. Sanki kelimenin içinde bir sıcaklık gizlidir, karşısındakine “Ben de buradayım, seninle hissediyorum” der.
Mert ise başka bir taraftadır. Hayatın hesaplanabilir, mantıklı bir yanı olduğuna inanır. Ona göre her şey doğru bir stratejiyle çözülür. “Ek” eklenir, çıkarılır; matematiksel bir netlik vardır. Sözcükler onun için iletişimin araçlarıdır, duyguların değil.
İşte bu iki farklı dünya, bir akşamüstü aynı masada buluşur.
Bir Masanın Başında Başlayan Tartışma
Elif ve Mert, bir kafede oturmuş sohbet ediyorlardı. Konu nasıl olduysa “ek mi, de mi?” meselesine gelmişti.
Elif gülümseyerek, “Bence ‘de mi’ daha güzel. İnsanların birbirini anlama ihtiyacını hissettiriyor. Sanki bir köprü kuruyor iki kalp arasında” dedi.
Mert ise biraz ciddi bir ifadeyle, “Ama ‘ek’ çok daha işlevsel. Cümleyi tamamlıyor, doğru yerde kullanıldığında anlamı berraklaştırıyor. İşte mesele de bu. Netlik.” diye cevap verdi.
Elif, başını yana eğip gözlerinin içiyle sordu:
“Peki Mert, her şey net olmak zorunda mı? Bazen bir belirsizlik, bir duygunun içinde gizlenen kırıntılar, insanların birbirine yaklaşmasını sağlamaz mı?”
Mert sustu. Çünkü Elif’in söylediği şey, onun mantıkla çizdiği dünyada eksik kalan bir parçaya dokunuyordu.
Dil mi, Kalp mi?
Elif için “de mi” sözcüğü, sadece bir dilbilgisi tercihi değil, aynı zamanda bir his paylaşımıydı. Birinin yanına oturduğunda “Güzel değil mi?” derken aslında şunu söylemek istiyordu: “Sen de benim gibi hissediyor musun? İçimdeki dünyaya yaklaşmak ister misin?”
Mert içinse “ek” sözcüğü bir strateji gibiydi. Tıpkı bir satranç taşını doğru yere koymak gibi… Yanlış yerde kullanılan bir “ek”, tüm anlamı bozabilirdi. Onun için dil, kusursuz bir sistemdi.
Ama ikisi de farkında değildi ki, dil dediğimiz şey yalnızca akıldan değil; kalpten de besleniyordu.
Kırılma Noktası
Günler geçti, sohbetler çoğaldı. Bir akşam Elif, yorgun bir günün ardından Mert’e mesaj attı:
“Bugün biraz zor geçti… yanımda olmanı isterdim, de mi?”
O cümlenin sonundaki “de mi”, aslında yalnızca bir ek değil, bir çığlıktı. Bir paylaşım arayışı, bir sarılma isteği…
Mert, mesaja bakıp sadece “Üzgünüm, keşke çözüm bulabilsem. Belki yarın konuşuruz” yazdı.
Mert’in niyeti kötü değildi. Ama Elif’in kalbine dokunan o küçük “de mi”yi göremedi.
İşte o an, iki dünyanın arasındaki çizgi daha da belirginleşti.
Farklılıkların Dansı
Hikâyemizin güzelliği de burada saklı. Çünkü birimiz dünyayı çözüm odaklı, net ve hesaplanabilir görürken; bir diğerimiz hislerle, belirsizliklerle, dokunuşlarla anlarız.
Elif ve Mert’in tartışması, aslında hepimizin içsel tartışmasıdır. “Hayata netlik mi katmalı, yoksa hislere mi bırakmalı?”
Dilimizdeki küçücük bir fark, hayatımızın devasa anlamlarını ortaya çıkarabilir. “Ek mi, de mi?” sorusu belki de şunu sorar bize:
“Aklınla mı bakıyorsun, kalbinle mi?”
Son Söz ve Forumdaşlara Çağrı
Sevgili dostlar, hepimiz bu hayatta kimi zaman Elif gibiyiz; bir “de mi”nin ardına saklanan kırılganlığımızı paylaşmak isteriz. Kimi zaman da Mert gibiyiz; bir “ek”le netlik, düzen ve çözüm ararız.
Belki de mesele, bu iki yaklaşımı dengelemek. Çünkü duygular netliğe, netlik de duygulara ihtiyaç duyar. Hayat böylece tamamlanır.
Peki siz ne dersiniz? Sizce hangi taraf daha baskın olmalı?
Bir “de mi”nin sıcaklığı mı, yoksa bir “ek”in kesinliği mi?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
---
(Bu yazı yaklaşık 870 kelime civarındadır.)
Sevgili forumdaşlar,
Bazen bir kelimenin içimize bıraktığı iz, günlerce zihnimizde yankılanır. Bu yazıda sizlerle, "ek mi, de mi?" tartışmasının çok daha ötesine uzanan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Dilimizin küçük ayrıntılarının hayatlarımızda nasıl büyük anlamlar yarattığını hissettiren, biraz hüzünlü ama bir o kadar da düşündürücü bir hikâye…
İki Karakter, İki Dünya
Hikâyemizin kahramanları: Elif ve Mert.
Elif, insanları anlamaya, onların duygularına dokunmaya çalışan empatik bir kadındır. Konuşmalarında sık sık duraksar, kelimeleri özenle seçer. “De mi?” diye sorar, karşındakinin onayını, duygusunu almak ister. Sanki kelimenin içinde bir sıcaklık gizlidir, karşısındakine “Ben de buradayım, seninle hissediyorum” der.
Mert ise başka bir taraftadır. Hayatın hesaplanabilir, mantıklı bir yanı olduğuna inanır. Ona göre her şey doğru bir stratejiyle çözülür. “Ek” eklenir, çıkarılır; matematiksel bir netlik vardır. Sözcükler onun için iletişimin araçlarıdır, duyguların değil.
İşte bu iki farklı dünya, bir akşamüstü aynı masada buluşur.
Bir Masanın Başında Başlayan Tartışma
Elif ve Mert, bir kafede oturmuş sohbet ediyorlardı. Konu nasıl olduysa “ek mi, de mi?” meselesine gelmişti.
Elif gülümseyerek, “Bence ‘de mi’ daha güzel. İnsanların birbirini anlama ihtiyacını hissettiriyor. Sanki bir köprü kuruyor iki kalp arasında” dedi.
Mert ise biraz ciddi bir ifadeyle, “Ama ‘ek’ çok daha işlevsel. Cümleyi tamamlıyor, doğru yerde kullanıldığında anlamı berraklaştırıyor. İşte mesele de bu. Netlik.” diye cevap verdi.
Elif, başını yana eğip gözlerinin içiyle sordu:
“Peki Mert, her şey net olmak zorunda mı? Bazen bir belirsizlik, bir duygunun içinde gizlenen kırıntılar, insanların birbirine yaklaşmasını sağlamaz mı?”
Mert sustu. Çünkü Elif’in söylediği şey, onun mantıkla çizdiği dünyada eksik kalan bir parçaya dokunuyordu.
Dil mi, Kalp mi?
Elif için “de mi” sözcüğü, sadece bir dilbilgisi tercihi değil, aynı zamanda bir his paylaşımıydı. Birinin yanına oturduğunda “Güzel değil mi?” derken aslında şunu söylemek istiyordu: “Sen de benim gibi hissediyor musun? İçimdeki dünyaya yaklaşmak ister misin?”
Mert içinse “ek” sözcüğü bir strateji gibiydi. Tıpkı bir satranç taşını doğru yere koymak gibi… Yanlış yerde kullanılan bir “ek”, tüm anlamı bozabilirdi. Onun için dil, kusursuz bir sistemdi.
Ama ikisi de farkında değildi ki, dil dediğimiz şey yalnızca akıldan değil; kalpten de besleniyordu.
Kırılma Noktası
Günler geçti, sohbetler çoğaldı. Bir akşam Elif, yorgun bir günün ardından Mert’e mesaj attı:
“Bugün biraz zor geçti… yanımda olmanı isterdim, de mi?”
O cümlenin sonundaki “de mi”, aslında yalnızca bir ek değil, bir çığlıktı. Bir paylaşım arayışı, bir sarılma isteği…
Mert, mesaja bakıp sadece “Üzgünüm, keşke çözüm bulabilsem. Belki yarın konuşuruz” yazdı.
Mert’in niyeti kötü değildi. Ama Elif’in kalbine dokunan o küçük “de mi”yi göremedi.
İşte o an, iki dünyanın arasındaki çizgi daha da belirginleşti.
Farklılıkların Dansı
Hikâyemizin güzelliği de burada saklı. Çünkü birimiz dünyayı çözüm odaklı, net ve hesaplanabilir görürken; bir diğerimiz hislerle, belirsizliklerle, dokunuşlarla anlarız.
Elif ve Mert’in tartışması, aslında hepimizin içsel tartışmasıdır. “Hayata netlik mi katmalı, yoksa hislere mi bırakmalı?”
Dilimizdeki küçücük bir fark, hayatımızın devasa anlamlarını ortaya çıkarabilir. “Ek mi, de mi?” sorusu belki de şunu sorar bize:
“Aklınla mı bakıyorsun, kalbinle mi?”
Son Söz ve Forumdaşlara Çağrı
Sevgili dostlar, hepimiz bu hayatta kimi zaman Elif gibiyiz; bir “de mi”nin ardına saklanan kırılganlığımızı paylaşmak isteriz. Kimi zaman da Mert gibiyiz; bir “ek”le netlik, düzen ve çözüm ararız.
Belki de mesele, bu iki yaklaşımı dengelemek. Çünkü duygular netliğe, netlik de duygulara ihtiyaç duyar. Hayat böylece tamamlanır.
Peki siz ne dersiniz? Sizce hangi taraf daha baskın olmalı?
Bir “de mi”nin sıcaklığı mı, yoksa bir “ek”in kesinliği mi?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
---
(Bu yazı yaklaşık 870 kelime civarındadır.)