Bilimi sözlük anlamı nedir ?

Narhanim

Global Mod
Global Mod
Bilim ve Toplumsal Yapılar: Irk, Cinsiyet ve Sınıfın Etkileri Üzerine Bir İnceleme

Bilim, genellikle objektif, evrensel ve herkes için geçerli bilgiler üreten bir alan olarak tanımlanır. Ancak bilim, yalnızca soyut teorilerle değil, aynı zamanda sosyal yapılar, normlar ve değerlerle şekillenen bir insan pratiği olarak karşımıza çıkar. Bilimsel bilgi üretimi, sosyal faktörlerden, özellikle ırk, cinsiyet ve sınıf gibi toplumsal etmenlerden büyük ölçüde etkilenir. Bu yazıda, bilimsel süreçlerin bu faktörlerden nasıl etkilendiğini inceleyecek ve toplumsal eşitsizlikler ile normların bilimsel bilgi üretimindeki rolünü sorgulayacağız.

Bilim: Objektiflik Mümkün Mü?

Bilim, genellikle doğru ve güvenilir bilgi üreten bir sistem olarak tanımlansa da, bu tanımın arkasında bazen görmezden gelinen toplumsal etkiler bulunmaktadır. Bilimsel bilgi, insan doğasının bir yansıması olarak kültürel, sosyal ve ekonomik bağlamlardan bağımsız değildir. Söz konusu toplumsal faktörler olduğunda, bilimsel bilgi üretiminin "objektiflik" iddiası sorgulanabilir hale gelir.

Örneğin, cinsiyet rolleri tarih boyunca bilimsel çalışmaların şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Geçmişte kadınların bilimsel çalışmalarına genellikle göz yumulmuş ve kadınların entelektüel kapasiteleri sorgulanmıştır. "Kadın bilim insanı" kavramı, birçok kültürde erkek egemen toplumların etkisiyle dar bir alanda kalmış ve kadınların bilimsel katkıları çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Bunun yanında, bilimin erkek egemenliğindeki doğası, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini daha da derinleştirmiştir. Bugün bile, STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) alanlarındaki kadın temsilinin düşük olmasının sebepleri, toplumsal cinsiyet normları ve tarihsel eşitsizliklerle doğrudan ilişkilidir.

Irk, Sınıf ve Bilimsel Üretim: Dışlanan Perspektifler

Bilimin gelişim süreci, yalnızca bireysel ve kültürel değerlerden değil, aynı zamanda sınıf ve ırk gibi sosyal yapıların etkisinden de yoğun bir şekilde beslenmiştir. Bu bağlamda, bilimsel araştırmalar genellikle elit sınıfların, beyazların ve batılı dünyanın perspektifinden şekillenmiştir. Örneğin, 19. yüzyılda yapılan bazı bilimsel çalışmalar, ırkçı söylemlerle beslenen teorilere dayanıyordu. Sosyal Darwinizm gibi ideolojiler, bilimsel birer "gerçeklik" olarak sunularak, ırklar arasında hiyerarşiler oluşturmuştu.

Bugün bile, bilimsel çalışmalarda çeşitlilik eksiklikleri gözlemlenmektedir. Çoğu araştırma, yalnızca belirli bir demografiye hitap etmekte ve küresel ölçekte her ırk ve sınıftan insanın deneyimini yansıtmamaktadır. Bu, bilimsel araştırmaların sınıfsal ve ırksal eşitsizliklere karşı körleşmesine neden olur ve bu kesimlerin sağlık, eğitim ve yaşam kalitesi gibi alanlarda bilimsel çözümlemelere dahil olmamalarına yol açar. Örneğin, tıp alanında yapılan araştırmaların çoğu, batılı ve beyaz bireyler üzerinde yapılmakta, bu da diğer ırklardan ve sosyal sınıflardan gelen bireylerin ihtiyaçlarını göz ardı etmektedir.

Kadınların ve Erkeklerin Bilimdeki Rolleri: Empati ve Çözüm Odaklılık

Kadınların bilimsel dünyadaki yerini incelediğimizde, toplumsal cinsiyet normlarının etkisini daha açık bir şekilde görebiliriz. Kadınların bilimle ilişkisinin geçmişi, büyük ölçüde engellerle ve dışlanmayla şekillenmiştir. Örneğin, tarihsel olarak bilimsel alanlarda erkeklerin domine ettiği toplumlarda, kadınların bilimsel çalışmalara katılımı sınırlıydı. Ancak kadın bilim insanlarının karşılaştığı zorluklar, aynı zamanda empatik bir yaklaşım geliştirmelerine de yol açmıştır. Kadınlar, bilimsel çalışmalarında toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini sorgulamış ve bu eşitsizliklerin doğurduğu etkileri araştırmışlardır.

Erkekler ise, bilimsel çözüm önerileri üretirken genellikle daha sistematik ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergileyebilirler. Ancak bu yaklaşımlar, bazen toplumsal yapıları yeniden üreten ve bu eşitsizlikleri derinleştiren çözümler üretebilir. Bu bağlamda, erkeklerin bilimsel düşünce tarzı, bazen toplumsal normları sorgulamak yerine onları güçlendirme eğiliminde olabilir.

Örneğin, bilimsel araştırmaların kadın sağlığı ve psikolojisi üzerine yoğunlaşması, ilk başlarda erkekler tarafından belirlenen normlara dayanıyordu. Bu da kadınların sağlık ihtiyaçlarının tam anlamıyla yansıtılmaması ve kadınların deneyimlerinin göz ardı edilmesine yol açıyordu. Ancak son yıllarda, kadın bilim insanlarının katkılarıyla, bu konuda daha kapsayıcı ve adil yaklaşımlar gelişmeye başlamıştır.

Toplumsal Normlar ve Bilimdeki Gelecek: Ne Yapmalıyız?

Bilimsel bilgi üretiminin toplumsal yapılarla olan ilişkisini anlamak, sadece geçmişin hatalarından ders almakla kalmayıp, gelecekte daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir bilimsel ortam yaratma çabası içindeyiz. Peki, bu değişimi nasıl gerçekleştirebiliriz?

Bilimsel topluluklarda çeşitliliği artırmak, farklı ırk, cinsiyet ve sınıflardan gelen bireylerin deneyimlerinin bilimsel süreçlere dahil edilmesini sağlamak çok önemlidir. Ayrıca, bilimsel eğitim ve araştırma süreçlerinde toplumsal cinsiyet ve ırk eşitliği üzerine daha fazla odaklanılmalıdır. Bilimsel araştırmalar, yalnızca "fiziksel gerçeklikleri" değil, aynı zamanda insan deneyimini, farklılıkları ve toplumsal yapıları da incelemelidir.

Sizce, bilimsel topluluklarda cinsiyet, ırk ve sınıf faktörleri göz önünde bulundurulduğunda, bu faktörlere dayalı hangi eksiklikler ve zorluklar ön plana çıkmaktadır? Toplumsal eşitsizliklerin bilime etkisini azaltmak için hangi adımlar atılabilir?

Kaynaklar:

- Harding, S. (1991). Whose Science? Whose Knowledge?

- Crenshaw, K. (1991). Mapping the Margins: Intersectionality, Identity Politics, and Violence Against Women of Color

- Schiebinger, L. (1989). The Anatomy of Gender: The Scientific Revolution and Women's History

Bu yazı, bilimin yalnızca doğa yasalarını keşfetmekle kalmayıp, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklere ve normlara karşı da duyarlı bir şekilde şekillendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.