Professional
New member
“Peygamberimizin ‘Burnu Sürtülsün’ Dediği Kişiler Kimlerdir?” – Bir Uyanış Hikâyesi
Selam dostlar,
Bugün sizlerle sadece bir dini rivayeti değil, bana gerçekten hayatı sorgulatan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Konu ciddi ama ben onu bir ders, bir farkındalık yolculuğu gibi anlatmak istiyorum. Çünkü bazen bir hadis, sadece bir söz değil; insanın kalbine dokunan bir ayna gibidir.
Hikâyemizde iki karakter var: Murat ve Zehra.
Murat, aklıyla hareket eden, stratejik düşünen, “doğruyu bilmek yetmez, uygulamak da gerekir” diyen bir adam.
Zehra ise kalbiyle yaşayan, empatik, duygularla anlamaya çalışan bir kadın.
İkisinin yolu, bir cuma sabahı, eski bir cami avlusunda kesişti.
---
1. Cami Avlusunda Bir Sabah: Kalbe Düşen Kıvılcım
Murat, o sabah erkenden camiye gelmişti. Uzun zamandır içi sıkılıyor, hayatta bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Namazdan sonra imamın sohbeti başladı:
> “Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
> ‘Burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün!’
> Kim için?
> Ana-babası yaşlanmış yanında bulunduğu hâlde cenneti kazanamayan kimse için;
> Ramazan’a erişip de affedilmeyen kimse için;
> Benim adım anıldığı hâlde bana salât u selâm getirmeyen kimse için.”
Cami sessizdi ama Murat’ın içinde fırtına koptu.
Bu sözler, kulağa sert geliyordu. “Burnu sürtülsün…” Yani yazıklar olsun, kaybetmiş olsun.
Ama o öfke dolu gibi görünen ifadede, derin bir merhamet çağrısı vardı.
Sanki Peygamberimiz, “Fırsat ayağına gelmişken neden elinin tersiyle itiyorsun?” diyordu.
---
2. Murat: Aklın Sorgusu, Vicdanın Çatlağı
Murat eve dönerken içinden geçirdi:
> “Ben babamı son aradığımda ne zaman aradım? Annemle son kez gerçekten konuştuğumda, gözlerine baktığımda ne hissettim?”
Bu sorular onu delip geçti.
O akşam telefonuna sarıldı ama parmakları arama tuşunda durakladı.
Kendine kızdı:
> “Bu kadar başarılı planlar yapıyorum, işte stratejiyim, kriz çözmeyi biliyorum ama kendi ailemle aramdaki kırığı onaramıyorum. İşte Peygamberimizin ‘burnu sürtülsün’ dediği kişi belki de benim.”
Murat’ın aklı güçlüydü ama duygularını bastırarak yaşıyordu. Bu hadis, ona duvar gibi çarpmıştı.
Artık anladı: Stratejik planlar insan ilişkilerinde işe yaramaz; kalp onarımı planla değil, sevgiyle olur.
---
3. Zehra: Kalbin Aynasında Bir Dua
Zehra, aynı hadisi bir sohbet grubunda duymuştu. O da o cümleye takılıp kalmıştı:
> “Burnu sürtülsün...”
İçinde bir sızı hissetti.
Annesini küçük yaşta kaybetmiş, babasıyla uzak bir şehirde yaşıyordu.
Her Ramazan geldiğinde dua eder, ama o hadisteki ikinci uyarı kalbine oturmuştu:
> “Ramazan’a erişip de affedilmeyen kimse…”
Bir gece sahurdan sonra pencereden gökyüzüne baktı.
Sessizce ağladı.
> “Ya Rabbi, ben affedilmeye değer miyim? Ramazan’a eriştim ama hâlâ kırgınım, hâlâ geçmişin yükünü taşıyorum.”
Zehra’nın gözyaşları, bir teslimiyetin simgesiydi.
Onun için “burnu sürtülsün” bir tehdit değil, bir uyanış çağrısıydı.
Kendini sorguladı:
> “Belki affedilmeyi beklemeden, önce affetmeliyim.”
---
4. İki Yolun Kesiştiği Nokta: Anlayış
Bir gün Murat, bir yardım etkinliğinde Zehra’yla tanıştı.
İkisi de farklı sebeplerle oradaydı: Murat annesini ziyarete giderken vicdanını rahatlatmak istemiş, Zehra ise ihtiyaç sahiplerine iftarlık dağıtıyordu.
Konuşmaya başladılar.
Hadis üzerine açıldı konu.
Zehra dedi ki:
> “Ben bu hadisi ilk duyduğumda korktum. ‘Burnu sürtülsün’ cümlesi beni sarsmıştı. Ama sonra fark ettim ki, aslında Peygamberimiz kızmıyor, sarsıyor. Uyarıyor: ‘Gözünü aç, fırsatı kaçırma!’ diyor.”
Murat başını salladı:
> “Evet, ben de öyle hissettim. Biz bazen sevginin azarlama şeklini unuturuz. Peygamberimizin merhameti bile uyarının içindeydi. Biz sadece kelimenin sertliğini duyup, mesajın sıcaklığını kaçırıyoruz.”
O an anladılar ki; bu hadis sadece geçmişte söylenmiş bir cümle değil, bugünün insanına hâlâ fısıldayan bir hakikat.
---
5. Üç Uyarının Derin Anlamı
İkisi birlikte oturup düşündüler.
Murat aklıyla, Zehra kalbiyle kelimeleri çözümledi:
Birincisi:
> “Ana-babası yanında olduğu hâlde cenneti kazanamayan kimse.”
> Murat dedi ki:
> “Demek ki cennet, büyük işler yaparak değil, bazen sadece annenin elini tutarak kazanılıyor.”
İkincisi:
> “Ramazan’a erişip de affedilmeyen kimse.”
> Zehra cevapladı:
> “Ramazan affın kapısıysa, affedilmeyen aslında kapıyı çalmayan demektir.”
Üçüncüsü:
> “Adım anıldığı hâlde bana salât u selâm getirmeyen kimse.”
> Murat iç çekti:
> “Demek ki Peygamberimizi sadece bilmek yetmiyor, onu hatırlamak da gerek.”
Bu konuşma ikisini derin bir sessizliğe götürdü.
Bir süre sadece ezanın yankısı vardı odada.
---
6. Murat ve Zehra’nın Dersleri: Akıl ve Kalp El Ele
O günden sonra Murat, her cuma sabahı annesini aramaya başladı.
Sadece “Nasılsın?” demek için.
Zehra ise Ramazan boyunca her gün bir kişiyi affetmeye niyet etti.
Biri komşusu, biri eski bir arkadaşı, biri kendisiydi.
Bir gün Murat Zehra’ya şöyle yazdı:
> “Belki cenneti kazanmanın yolu büyük fedakârlıklardan geçmiyor. Bazen bir tebessüm, bir selam, bir dua… İşte o kadar.”
Zehra da cevap verdi:
> “Ve belki de affın kapısı, bizim içimizde çoktan açılmıştır. Sadece fark etmemizi bekliyordur.”
---
7. Forumdaşlara Soru: Bugün Kimin Burnu Sürtülmesin Diye Dua Ediyoruz?
Bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni, kimseyi suçlamak değil; hep birlikte aynı aynaya bakabilmek.
Peygamberimizin “burnu sürtülsün” sözü, öfke değil; uyanış çağrısı.
O çağrının içinde hem aklın uyarısı var, hem kalbin sızısı.
Şimdi sormak istiyorum:
- Annenizi, babanızı aramayalı ne kadar oldu?
- Ramazan’a girerken gerçekten kalben affetmeye hazır mısınız?
- Peygamberimizin adı geçtiğinde, kalbinizde bir selam yankılanıyor mu?
Cevaplarınız, belki bir dua olur.
Belki bir değişim.
Belki sadece bir farkındalık…
Ama emin olun, her farkındalık bir rahmetin başlangıcıdır.
---
Son Söz: “Burnu Sürtülmesin” Diye Yaşamak
Hepimiz bazen dalıyoruz; hayat, iş, yorgunluk derken, kalbimizin yönünü şaşırıyoruz.
Ama bu hadis, bize pusulayı yeniden veriyor:
> “Fırsat elindeyken kıymetini bil.”
Murat aklıyla, Zehra kalbiyle yol aldı.
Belki biz de onların hikâyesinde kendi eksiklerimizi görürüz.
Ve belki, bir gün biz de o duayı ederiz:
> “Allah’ım, burnu sürtülenlerden değil, fırsatları görenlerden eyle bizi.”
Şimdi söz sizde dostlar.
Bu hadisi ilk duyduğunuzda siz ne hissettiniz?
Sizce “burnu sürtülsün” demek, kaybetmenin mi, yoksa uyanmanın mı ifadesi?
Yorumlarınızı bekliyorum, çünkü bazen bir kelimenin anlamını birlikte buluruz.
Selam dostlar,
Bugün sizlerle sadece bir dini rivayeti değil, bana gerçekten hayatı sorgulatan bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Konu ciddi ama ben onu bir ders, bir farkındalık yolculuğu gibi anlatmak istiyorum. Çünkü bazen bir hadis, sadece bir söz değil; insanın kalbine dokunan bir ayna gibidir.
Hikâyemizde iki karakter var: Murat ve Zehra.
Murat, aklıyla hareket eden, stratejik düşünen, “doğruyu bilmek yetmez, uygulamak da gerekir” diyen bir adam.
Zehra ise kalbiyle yaşayan, empatik, duygularla anlamaya çalışan bir kadın.
İkisinin yolu, bir cuma sabahı, eski bir cami avlusunda kesişti.
---
1. Cami Avlusunda Bir Sabah: Kalbe Düşen Kıvılcım
Murat, o sabah erkenden camiye gelmişti. Uzun zamandır içi sıkılıyor, hayatta bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Namazdan sonra imamın sohbeti başladı:
> “Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
> ‘Burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün!’
> Kim için?
> Ana-babası yaşlanmış yanında bulunduğu hâlde cenneti kazanamayan kimse için;
> Ramazan’a erişip de affedilmeyen kimse için;
> Benim adım anıldığı hâlde bana salât u selâm getirmeyen kimse için.”
Cami sessizdi ama Murat’ın içinde fırtına koptu.
Bu sözler, kulağa sert geliyordu. “Burnu sürtülsün…” Yani yazıklar olsun, kaybetmiş olsun.
Ama o öfke dolu gibi görünen ifadede, derin bir merhamet çağrısı vardı.
Sanki Peygamberimiz, “Fırsat ayağına gelmişken neden elinin tersiyle itiyorsun?” diyordu.
---
2. Murat: Aklın Sorgusu, Vicdanın Çatlağı
Murat eve dönerken içinden geçirdi:
> “Ben babamı son aradığımda ne zaman aradım? Annemle son kez gerçekten konuştuğumda, gözlerine baktığımda ne hissettim?”
Bu sorular onu delip geçti.
O akşam telefonuna sarıldı ama parmakları arama tuşunda durakladı.
Kendine kızdı:
> “Bu kadar başarılı planlar yapıyorum, işte stratejiyim, kriz çözmeyi biliyorum ama kendi ailemle aramdaki kırığı onaramıyorum. İşte Peygamberimizin ‘burnu sürtülsün’ dediği kişi belki de benim.”
Murat’ın aklı güçlüydü ama duygularını bastırarak yaşıyordu. Bu hadis, ona duvar gibi çarpmıştı.
Artık anladı: Stratejik planlar insan ilişkilerinde işe yaramaz; kalp onarımı planla değil, sevgiyle olur.
---
3. Zehra: Kalbin Aynasında Bir Dua
Zehra, aynı hadisi bir sohbet grubunda duymuştu. O da o cümleye takılıp kalmıştı:
> “Burnu sürtülsün...”
İçinde bir sızı hissetti.
Annesini küçük yaşta kaybetmiş, babasıyla uzak bir şehirde yaşıyordu.
Her Ramazan geldiğinde dua eder, ama o hadisteki ikinci uyarı kalbine oturmuştu:
> “Ramazan’a erişip de affedilmeyen kimse…”
Bir gece sahurdan sonra pencereden gökyüzüne baktı.
Sessizce ağladı.
> “Ya Rabbi, ben affedilmeye değer miyim? Ramazan’a eriştim ama hâlâ kırgınım, hâlâ geçmişin yükünü taşıyorum.”
Zehra’nın gözyaşları, bir teslimiyetin simgesiydi.
Onun için “burnu sürtülsün” bir tehdit değil, bir uyanış çağrısıydı.
Kendini sorguladı:
> “Belki affedilmeyi beklemeden, önce affetmeliyim.”
---
4. İki Yolun Kesiştiği Nokta: Anlayış
Bir gün Murat, bir yardım etkinliğinde Zehra’yla tanıştı.
İkisi de farklı sebeplerle oradaydı: Murat annesini ziyarete giderken vicdanını rahatlatmak istemiş, Zehra ise ihtiyaç sahiplerine iftarlık dağıtıyordu.
Konuşmaya başladılar.
Hadis üzerine açıldı konu.
Zehra dedi ki:
> “Ben bu hadisi ilk duyduğumda korktum. ‘Burnu sürtülsün’ cümlesi beni sarsmıştı. Ama sonra fark ettim ki, aslında Peygamberimiz kızmıyor, sarsıyor. Uyarıyor: ‘Gözünü aç, fırsatı kaçırma!’ diyor.”
Murat başını salladı:
> “Evet, ben de öyle hissettim. Biz bazen sevginin azarlama şeklini unuturuz. Peygamberimizin merhameti bile uyarının içindeydi. Biz sadece kelimenin sertliğini duyup, mesajın sıcaklığını kaçırıyoruz.”
O an anladılar ki; bu hadis sadece geçmişte söylenmiş bir cümle değil, bugünün insanına hâlâ fısıldayan bir hakikat.
---
5. Üç Uyarının Derin Anlamı
İkisi birlikte oturup düşündüler.
Murat aklıyla, Zehra kalbiyle kelimeleri çözümledi:
Birincisi:
> “Ana-babası yanında olduğu hâlde cenneti kazanamayan kimse.”
> Murat dedi ki:
> “Demek ki cennet, büyük işler yaparak değil, bazen sadece annenin elini tutarak kazanılıyor.”
İkincisi:
> “Ramazan’a erişip de affedilmeyen kimse.”
> Zehra cevapladı:
> “Ramazan affın kapısıysa, affedilmeyen aslında kapıyı çalmayan demektir.”
Üçüncüsü:
> “Adım anıldığı hâlde bana salât u selâm getirmeyen kimse.”
> Murat iç çekti:
> “Demek ki Peygamberimizi sadece bilmek yetmiyor, onu hatırlamak da gerek.”
Bu konuşma ikisini derin bir sessizliğe götürdü.
Bir süre sadece ezanın yankısı vardı odada.
---
6. Murat ve Zehra’nın Dersleri: Akıl ve Kalp El Ele
O günden sonra Murat, her cuma sabahı annesini aramaya başladı.
Sadece “Nasılsın?” demek için.
Zehra ise Ramazan boyunca her gün bir kişiyi affetmeye niyet etti.
Biri komşusu, biri eski bir arkadaşı, biri kendisiydi.
Bir gün Murat Zehra’ya şöyle yazdı:
> “Belki cenneti kazanmanın yolu büyük fedakârlıklardan geçmiyor. Bazen bir tebessüm, bir selam, bir dua… İşte o kadar.”
Zehra da cevap verdi:
> “Ve belki de affın kapısı, bizim içimizde çoktan açılmıştır. Sadece fark etmemizi bekliyordur.”
---
7. Forumdaşlara Soru: Bugün Kimin Burnu Sürtülmesin Diye Dua Ediyoruz?
Bu hikâyeyi paylaşmamın nedeni, kimseyi suçlamak değil; hep birlikte aynı aynaya bakabilmek.
Peygamberimizin “burnu sürtülsün” sözü, öfke değil; uyanış çağrısı.
O çağrının içinde hem aklın uyarısı var, hem kalbin sızısı.
Şimdi sormak istiyorum:
- Annenizi, babanızı aramayalı ne kadar oldu?
- Ramazan’a girerken gerçekten kalben affetmeye hazır mısınız?
- Peygamberimizin adı geçtiğinde, kalbinizde bir selam yankılanıyor mu?
Cevaplarınız, belki bir dua olur.
Belki bir değişim.
Belki sadece bir farkındalık…
Ama emin olun, her farkındalık bir rahmetin başlangıcıdır.
---
Son Söz: “Burnu Sürtülmesin” Diye Yaşamak
Hepimiz bazen dalıyoruz; hayat, iş, yorgunluk derken, kalbimizin yönünü şaşırıyoruz.
Ama bu hadis, bize pusulayı yeniden veriyor:
> “Fırsat elindeyken kıymetini bil.”
Murat aklıyla, Zehra kalbiyle yol aldı.
Belki biz de onların hikâyesinde kendi eksiklerimizi görürüz.
Ve belki, bir gün biz de o duayı ederiz:
> “Allah’ım, burnu sürtülenlerden değil, fırsatları görenlerden eyle bizi.”
Şimdi söz sizde dostlar.
Bu hadisi ilk duyduğunuzda siz ne hissettiniz?
Sizce “burnu sürtülsün” demek, kaybetmenin mi, yoksa uyanmanın mı ifadesi?
Yorumlarınızı bekliyorum, çünkü bazen bir kelimenin anlamını birlikte buluruz.